Elektrikli araçların yaygınlaşmasıyla birlikte en çok tartışılan konulardan biri, bu araçların insan sağlığına zarar verebilecek radyasyon üretip üretmediği olmuştu. Son yayımlanan bilimsel araştırma ise bu iddiaları net biçimde ele alarak önemli bir sonuç ortaya koydu: elektrikli araçlarda ölçülen elektromanyetik alan (EMF) seviyeleri, uluslararası güvenlik standartlarının oldukça altında ve insan sağlığı açısından risk oluşturmuyor. Böylece uzun süredir sosyal medyada sıkça gündeme gelen “EV’ler radyasyon yayıyor” söylemleri bilimsel verilerle çürütülmüş oldu.
Araştırma, farklı marka ve modellerden elektrikli araçlar üzerinde kapsamlı bir ölçüm gerçekleştirdi. Hem sürüş sırasında hem de şarj esnasında yapılan testlerde, araç içindeki manyetik alan yoğunluğunun Dünya Sağlık Örgütü ve ICNIRP tarafından belirlenen limitlerin çok altında kaldığı görüldü. Araçtaki yüksek voltajlı batarya, inverter ve kablo sistemlerinin doğal olarak elektromanyetik alan ürettiği bilinse de ölçülen seviyeler, günlük hayatta maruz kalınan birçok elektronik cihazdan daha düşük çıktı. Kısacası bir elektrikli aracı sürmek, telefon kullanmak ya da evdeki bir elektrikli aletin yanında durmaktan daha fazla EMF maruziyeti yaratmıyor.
Bilim insanları ayrıca araçların farklı bölgelerinde yaptıkları ölçümlerde sürücü ve yolcu oturma alanlarının en düşük manyetik alan yoğunluğuna sahip kısımlar olduğuna dikkat çekti. İnceleme sonucunda, yalnızca batarya paketine çok yakın bölgelerde ölçümlerin doğal olarak yükseldiği ancak bu değerlerin dahi güvenlik eşiğini aşmadığı belirtildi. Bu bulgu, elektrikli araç teknolojisinin tasarım gereği yolcuları koruyacak şekilde optimize edildiğini bir kez daha doğruluyor.
Sonuç olarak araştırma, elektrikli araçların elektromanyetik radyasyon nedeniyle sağlık riski oluşturduğu yönündeki iddiaların bilimsel bir temeli olmadığını ortaya koyuyor. Uzmanlar, EMF konusunda gerçek dışı bilgiler yerine ölçüm verilerine dayanan resmi değerlendirmelerin esas alınması gerektiğini vurguluyor. Elektrikli mobilitenin hızla büyüdüğü bir dönemde bu bulgular, tüketicilerin aklındaki soru işaretlerini önemli ölçüde giderirken aynı zamanda sektöre duyulan güveni de artırıyor.
